Son Dakika
Kağıthane’de Uyuşturucu Operasyonu
Kağıthane’de motosiklet yayaya çarptı
Kağıthane’de İETT otobüsünü parçalarken yakalandılar!
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Bir hastane odasında yeşil gözlü adamın ölümü ile tanıştım kaçınılmaz gerçekle… Doktoru;‘öldü başınız sağ olsun’, dediğinde yalnızca sustum. Ben kimseye asla ‘başınız sağ olsun’ demedim, diyemedim. Oysa yaşamdan daha büyük bir gerçektir ölüm. Sonsuz istirahati çağrıştırır hep bana. Ölenin ardından bıraktıklarına acırlar çoğu kez. Kimi öksüz kalmıştır, kimi yetim, kimi dul, kimi evladını kaybetmiştir. Geride kalanlar için hep üzülecek bir yer bulunur ölümlerde. Hâlbuki hakikat; vay gidene gerçeğidir. Geride kalanlar bir şekilde hayatlarına mutlaka devam edeceklerdir. Peki ya ölen? İşte o bir daha dönüşü olmayan yerdedir.
Eğer ölen tanınmış bir isim ise herkesin söyleyeceği sözü vardır. Bu sebeple denir ki; bir iyilik konuşulurmuş, bir de kötülük… Kimseyi incitmemek, adaletten ve insan sevgisinden taviz vermemek gerek yaşarken. Aslında yaşamak bir sanattır. Oya gibi işleyeceğiniz bir kilim, en güzel tabloyu çizeceğiniz bir resim, notalarını yazacağınız sonsuz senfoni… Bıkmadan, yılmadan, korkmadan, onurluca yaşanacak bir ömür herkesin dileğidir. Ne var ki nicedir bir gün gideceğimizi unutur olduk. Kırıyoruz, incitiyoruz, acı veriyoruz, acı çekiyoruz; sözün özü yaşarken zaten cehennemi kendimize yurt ediyoruz.
Hayatta bir kişinin yapacağı en büyük iyilik; kendini alternatifsiz bırakmayacak kadar egosunu yenmiş olarak yaşamasıdır. Ben yokken de benim yaptıklarım, yapıyor olduklarım ve yapacaklarım olmalı hayatta. Bir sanatçı isem, yerime yenilerini yetiştirmiş olmalıyım… Bir bilim adamı isem, sırlarımı vererek yok olmalıyım. Bir usta isem, çıraklarıma her şeyi öğretmeliyim. Bir öğretmen isem, öğrencilerimi yetiştirmeliyim. Bir anne isem, ben olmadığımda da kendine yetecek evlatlar büyütmeliyim…
Peki, ya bir sevgili isem?
İnsan yalnızca yârine tektir. Elbette yaşamın içinde birden fazla aşık olabilir insan, sevebilir de. Ama her aşk kendine tektir, her âşık maşukuna yegânedir. Kokusu vardır, burcu burcu burnunuzun direğini titreten. Gülüşü vardır, güldüğünde dünyanızı aydınlatan. Sevmeleri vardır, yüreğinizi kavuran. Herkesin gülü kendine kokar işte… Herkesin yâri kendine tektir.
Bir gecenin karanlığıdır ölüm. Korkulması bilinmezliğinden gelir. Zira insanoğlu yalnızca bilmediğinden korkar şu âlemde… Bir veda mıdır, bir başlangıç mı? Âlimler, bilim adamları, sosyologlar, tıp hekimleri farklı farklı yorumlayacaktır bu konuyu. Gerçek olan şu ki; dönüşü olmayan bir yolun başlangıcı ve bildiğimiz yaşadığımız her şeyden kopmaktır ölüm.
Önceleri ölümün şaşkınlığı ile geçerken, zamanla özlem girer araya. Özlersiniz yitirdiğinizi, onun ne hallerde olduğunu bilmez, merak edersiniz. Rüyalarınıza girer de o rüya hiç bitmesin hiç uyanmayalım dersiniz. Yaşanılan her şeyi düşünür, düşündükçe elemlere sevk olursunuz.
Geçenlerde öğrencilerime ritim konusunu anlatırken evrende ki en önemli ritim olayının doğum ve ölüm olduğunu açıkladım. Doğum ve ölümlerin eşitliğinin dengeyi sağladığını anlattım. Ders bittiğinde kendime şaşırdım, hayret ettim. Ne kadar doğal anlatmıştım ölümü. Oysa sevdiğimin ölümünü aklıma getirdiğimde bile dinmek bilmeyen fırtınalar yaşarım içerimde…
Ey ölüm korkmuyorum senden derken ne kadar da korktuğumuzu seziyor mudur acaba? İliklerimize kadar işlemiş hüznün heybeden dökülenlerini toplayarak gidiyoruz giderken. Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır: Yaşamın anlamını kaybetmek.
Kubbede hoş seda bırakmak dileğiyle…
Aşk ile eyvallah
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları