Son Dakika
Kağıthane’de Uyuşturucu Operasyonu
Kağıthane’de motosiklet yayaya çarptı
Kağıthane’de İETT otobüsünü parçalarken yakalandılar!
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Geçen Ay, gönül coğrafyamız Balkanlara bir seyahat gerçekleştirdim. 8 Ülkeyi gezme fırsatı buldum. Eskiden bizim vilayetlerimiz olan bu ülkeleri gördüğümde hüzünlenmemek elde değil. Hemen hepsinde Osmanlının izlerini görüyor, adeta sürgün vermiş topraklarda tutsak halinde yaşayan kendi insanlarınızı iç çekerek yaşamlarını seyrediyorsunuz.
Coğrafyanın güzelliği tıpkı Türkiye gibi bir başka ama iz bıraktığımız; kendimizden bir parça olan bu toprakları gördüğünüzde duygulanmamanız elde değil. Hal böyleyken, benim gözüm hala bu topraklarda … Çünkü oralar bizim ve vücudumuzun bir organı, parçası gibi duruyor. Bölgeye yoğun bir Türk akımı, yani Turistik ziyaret var. Ohrid’i , Üsküp meydanını gezdiğiniz zaman sanki Türkler burayı tekrar Feth edecek duygusuna kapılıyorsunuz. Bosna’da ise şimdilik problem yok. Bizleri çok seviyorlar. Hristiyan alemi ise kin ve nefretini sinsice devam ettiriyor. Bir yanda Camiler diğer yanda devasa Kiliseler, Katedraller… Dağlarda ve tepelerde dikeyine koca devasa Haç heykelleri ile üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Her yüksek dağda- tepede bir ışıklı Haç heykeli görüyorsunuz. Ama gece olduğunda hepsi Hilal’in gölgesin de hüzünlü bir şekilde eziliyorlar. Bunları gördüğümde Merhum Aliye İzzet Begoviç’in şu sözünü anımsayarak rahatlıyorum; ‘’İstediğiniz kadar dağlara haç koyun. Gökyüzüne her baktığınızda hilâli göreceksiniz’’
Güzel ve verimli topraklar… Yeşillik ve su oldukça bol. Osmanlının izlerini her gittiğiniz yerde görüyor, zaman zaman ezan seslerini de duyabiliyorsunuz. Yabancı bir ülkede olduğunuzu hissetmiyorsunuz. Tıpkı Türkiye’de her hangi bir vilayeti geziyorsunuz gibi. Durum bu olunca vazgeçemiyorsunuz… Çünkü ayak izleriniz hala silinmemiş. Güçlü bir Türkiye’nin bana göre bu toprakları yakın gelecekte vatana bağlaması ve yılların hasretini bitirmesi içten bile değil.
Yemek kültürü, folkları, insanlara saygı, içtenlik ve samimiyet, misafirperverlik ve daha bir çok gelenek- görenek tıpkı Türkiye’deki gibi… Bulgarlar biraz yobaz ve güven vermiyor,,, Sırplar gururlu ve kibirli… Fiziksel olarak kadını-erkeği boylu poslu… Slav ırkının tüm özelliklerini taşıyor. Hırvatlar, Balkanların, Avrupa’nın münafıkları, yani Yahudisi derler. Bu özellikleri orada da gördük. Oldukça sıcak kanlı ve tüccarlar. Arnavutluk ise tam bir Mafya Devleti… Gelişmemiş ama bireysel zenginlik zirvede. Caddelerinde Türkiye’de görmediğiniz lüks araçlara rastlıyorsunuz. Cesur bir halkı var. Adeta insanlarından çekiniyorsunuz. Halkının hırsız olduğu söyleniliyor. Cadde ve sokaklarında parçalanmış Mercedes araba hurdalıklarından geçilmiyor. Bu haliyle Arnavutluk, özellikle başkent Tiran, Mercedes’in 2. el parça satış merkezi haline gelmiş.
Bosna- Hersek tam bir vatan. Yaşanılacak, toprak- ev alınacak bir ülke. Uçakla 1.5 saat. Türkiye’de kendi memleketinize gittiğiniz gibi Bosna’ya rahatlıkla gidebilirsiniz. Başçarşı ve Mostar çok hareketli. Binlerce turist şehre büyük hareketlilik getiriyor. Her gelen Turist, Bilge Kral’ın mezarını ziyaret etmeden, Hüsrev Paşa Camii’ne uğramadan, Köfte ve Kahve zevkini tatmadan Saray Bosna’dan ayrılmıyor. Tabi geçmiş zulmü: yüz binlerin şehit olduğu acıları da anlatacak iyi bir rehberiniz olursa, Bosna’yı dünü ve bugünü ile tam anlamıyla yaşıyorsunuz. Sokak ve caddelerini gezdiğiniz zaman tüm eski binalardaki kurşun izlerine rastlayarak Sırp zulmünün boyutlarını görebiliyorsunuz. Bosna bizler tarafından sık sık ziyaret edilmeli; tıpkı bir kızıl elma hedeflemesiyle asla sahipsiz bırakılmamalıdır. Unutmayalım ki; Bosna, Avrupa’nın Kudüs’üdür. Bu ziyaretler hem Türkiye’nin gücünü hem de orada ki Boşnakların, Müslümanların sahipsiz bırakılmadığının göstergesi olarak algılanıyor.
Hırvatistan’ın Dubrovnik kenti ise tam bir rüya şehir. Anlatılmaz yaşanır ifadesi bu şehir için söylenmiş olsa gerek. Denizi, tarihi dokusu, manzarası, taş evleri, kalesi, kiliseleri, cadde ve ilginç sokakları, yine ilginç dükkanları, cafeleri ve daha onlarca alandaki görselleriyle çok güzel bir şehir.
Karadağ küçük ve güzel bir ülke. Adriyatik sahillerinde oldukça dinlendirici ve hoş bir coğrafyası var. Bizim Karedeniz Bölgesine çok benziyor. Sahil Boyunca yazlık evler konumlanmış. Şehirleri turizm açısından canlı ve hareketli
Makedonya ise bir göl şehri… Arnavutluk ve Makedonya’yı bu göl bölmüş. Göl Makedonya’ya ayrı bir güzellik katmış. Ohrid, hemen bu gölün kıyısına konumlanmış. Çok güzel bir şehir. Çarşıları, Pazar yerleri, kültürel mirası planlaması ile geçmişinden bir şey kaybetmemiş. Sokaklarındaki eski konaklar, camiler, kiliseler, müthiş görkemli kalesi hepsi yerli yerince duruyor. Türkler, yoğun olarak yaşıyor. Gümüş ve İnci’nin merkezi olan Ohrid’te satış dükkanları dolup boşalıyor. Sahil boyunca sıralanan Cafeler ise gece boyunca müzikle şenlenerek adeta bizim eski İstanbul Tarabya’yı andırıyor. Akşam Ohrid Meydanı geleneksek Balkan Folklorü ve çeşitli animasyonlarla tüm halkı birleştiriyor. Lokantalar cafeler, alış veriş merkezlerinin lezzetleri tıpkı Türkiye’deki damak zevkine uygun hazırlanıyor. Bu durum da Osmanlı’nın mutfağının hala hüküm sürdüğünün anlamını taşıyor. Ohrid, mutlaka gezilmesi gerekli bir yer
Üsküp ise tam bir Türk şehri … Her ne kadar her bir yeri Kral İskender ve eşrafının yüzlerce heykelleri ile donatılsa da Osmanlı ve Türk hakimiyeti her yönüyle hissediliyor. Akşam Üsküp Meydanı’na indiğimde karşılaştığım insanların tamamına yakını Türk’tü ya da Türkiye’den gelmişti. Türk Kızılay’ının gece boyunca meydanda verdiği folklör ve Anadolu müzik ziyafeti dillere destandı. Üsküp’te ve Ohrid’te Tika’nın çok sayıda Osmanlı eserini restore ettiğini de gururla görebiliyorsunuz.
Yunanistan’ın Selanik, Kalkandere (Tetova) ve Kavala şehirlerini gezdim Selanik’te Atatürk’ün evini ziyaret ettik. Selanik Şehri ise İzmir Kordon Boyu’nu hatırlatıyor. Osmanlı’nın izleri diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi buralarda da mevcut. Kavala, yeni seçilen Yunan Başbakanın doğduğu yer. Oldukça güzel sakin bir şehir. Gözünüze ilk çarpan kurabiye dükkanları ve cafeler yer alıyor. Tabi Kavalalı İbrahim Paşa’nın heykeli de tepeden görkemli olarak şehri kuş bakışı izliyor. Kıbrıs savaşında bu şehir oldukça fazla ölü vermiş. Şehrin her bölgesinde Kıbrıs haritalı tabelalara rastlıyor, Kuzey Kıbrıs Bölümünün kırmızı kanlı görseline rastlıyorsunuz. Yani Yunan’ın kini ve nefreti devam ederken hedeflerinden vazgeçmediğini açıkça görebiliyorsunuz.
Sonuçta: 9 günlük güzel bir Balkan Turu yaptık. Hatta bir kez daha gitmek ister tüm dostlara tavsiye ederim. Elbette izlenimlerini burada paylaşmak oldukça zor ve yer darlığı söz konusu… Onun için görmek gezmek lazım der, Kurban Bayramınızı tebrik ederim
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları