Son Dakika
Kağıthane’de Uyuşturucu Operasyonu
Kağıthane’de motosiklet yayaya çarptı
Kağıthane’de İETT otobüsünü parçalarken yakalandılar!
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Hz Peygamber diyor ki; ‘’ Kim bize memur olursa, (kamuda çalışırsa) kendine bir zevce edinsin. Yardımcısı yoksa bir de yardımcı edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin’’ Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır.’’ (Ebu Davud,Harac 10-2945
Neden bizim medya maymunu dolarizasyon proğramcısı, menkıbeci İlahiyatçılar bu hadisten bahsetmezler. Neden Saray Soytarısı sözde Ulamacılar bu hadisi hatırlatmazlar. Neden bir metre sakalı olan sünnetçi, akşama kadar şu haram bu sevap diye tiyatro çeviren şebek Hocalar bu hadİsi dillendirmezler.
İşte ben bu hadisi hatırlatmak ve bu hadİsi Şerif’i dört dörtlük uygulayan bir lideri, idareciyi siz okurlarıma hatırlatmak ve ışık tutmak amacıyla bu makaleyi kaleme aldım. Size çok kimsenin karıştırdığı ve Hz Ömer sandığı 8. Halife Ömer Bin Abdülaziz’den bahsetmek istiyorum.
Bir çok insan Ömer Bin Hattat yani 2. Halife Hz Ömer ile 8. Halife Ömer Bin Abdül Aziz’i karıştırır. 2. Halife Hz. Ömer, Ömer bin Abdülaziz’in anneden dedesidir. 8. Halife Ömer tıpkı dedesi gibi adaletin sembolü bir liderdir. Halifeliği sırasında beyinleri zonklatan icraatlar yapmış Emevi Sülalesinden olmasına rağmen Saltanat, imtiyaz ve servet sahibi Emevilerle mücadele etmiştir.
Hz. Ali’den yarım asır sonra, aynı çizgide halifeliği iki yıl süren bu muhteşem insan 2. Ömer diye yıldızı parladı. Bu, tarihe II. Ömer diye geçen Ömer Bin Abdü’l-Aziz’in çoğu icraatları karıştırılarak 2. Halife Hz Ömer’in yaptığı zannedilr.
İşte onun bazı icraatları;
Atamayla geldiği için Ömer Bin Abdülaziz, Halife olur olmaz, önce hilâfeti aslî sahibine, yani millete bıraktı ve “kendinize yeni bir halife seçin” dedi. “Senden başkasına razı değiliz” diye cevap verdiler; yani milletin kabulüyle halife oldu.
Bizzat kendi ailesi ve yakınlarına (yani Emevîlere) önceden verilen bütün hediyeleri kesti. Uygunsuz toplantıları İslâmî biçime dönüştürdü. Kendi mallarını verdiği gibi, hanımının süs eşyalarını da hazineye devretti. Bazen, tek olan entarisinin kurumasını beklediği için, Cuma namazına geç kaldığı olurdu. Bazen de, kızlarına ağlayarak, “Kızlarım, çeşitli yemekler yiyerek babanızın Cehennem’e girmesini mi istersiniz?” derdi. Yanlış yollara sapmasınlar diye işçilere (yılda) üç yüz dinar verirken (1 dinar, ortalama 5 gr lık altın sikke), kendi günlük nafakası iki dirhem idi (1 dirhem, ortalama 4/5 gram gümüş sikke). Yani, bir işçinin aylığı, onunkinin ortalama 5 katıydı. Suyunu Beytü’l-Mal’in ocağında ısıtmaktan, ganimet olarak ele geçen miski koklamaktan sakınırdı. Müslümanların mallarını başka yerlerde harcamış sayılmamak için, Beytü’l-Mal’in mumunu söndürerek, kendi mumunu yakardı. (Nedvî 1977, 32-33)
Ömer Bin Abdü’l-Aziz’in dönemine kadar, Zımmîler Müslüman olup da cizye geliri azalınca Emevî halifeleri, Müslüman olan zımmîlerden cizye almaya devam ederlerdi. Ömer, valilere mektup yazarak bunu yasakladı ve şöyle dedi: “Allah, Muhammed’i İslâm’a davetçi olarak göndermiştir, vergi memuru olarak değil.” (Ebu Yusuf, 213)
Hükümetin Müslümanların mallarına zekât dışında koyduğu bütün vergileri kaldırdı. Karada ve denizde serbest ticaret yolunu açtı. Bütün ülkede ölçü ve tartı birimlerinin eşit olmasını emretti. Valilerin ticaretle uğraşmasını yasakladı.
Her türlü devlet zorbalığını kaldırdı ve yönetici hanedanın (Emevîlerin) ellerinde bulunan meraları, “Meralar bütün Müslümanlarındır, idareci de Müslümanlardan bir kişidir. Allah, yağmuru kulları için göndermektedir, bunda herkesin payı eşittir” diyerek halkın kullanımına açtı. (a.g.e., 37)
Kendisi hediye almadığı gibi, memurlarına da aldırtmadı. Resulullah’ın hediye kabul ettiği kendisine hatırlatıldığında, “O, Allah’ın Resulü için bir hediyedir. Ama, bizim için rüşvettir. Benim bu rüşvete ihtiyacım yoktur” diye karşılık verdi. (a.y.)
Halife Hz. Ömer İbn Abdü’l-Aziz, bir gün Mervan (Emevi) oğullarını toplayarak, onlara şöyle dedi: “Size pay, şeref ve mal verilmiş. Ben, bu ümmetin malının yarısının veya üçte ikisinin ellerinizde olduğunu sanıyorum. Elinizdeki başkalarına ait hakları, (sahiplerine devretmek üzere) bana verin ve beni hoşlanmadığım işler yapmak zorunda bırakmayın..” (Kutub, 36)
Emevi Oğulları direndiler. Rivayetlere göre kendi soyundan gelenler tarafından zehirlendiği kuvvetle ihtimaldir. Çünkü onların haksız servetlerine, talanlarına savaş açmış, ‘’bu milletin yetimin hakkıdır’’ diye onların geçmişte imtiyazla edindikleri servetleri geri almak istemişti
Şu göz yaşartan tabloya bakın:
Kayınbiraderi Mesleme bin Abdülmelik anlatıyor: “Hastalığı sırasında Ömer’in yanına geldim. Üzerinde kirli bir gömlek gördüm. Karısı Fatıma’ya (yani kız kardeşine), ‘Emir’ül Müminin’in elbiselerini yıkayın’ dedim. Peki yıkayalım dedi. İkinci defa geldiğimde gömleğin aynı şekilde olduğunu gördüm ve Fatıma’ya, ‘Size kirli gömleği yıkayın’ demedim mi diye çıkışınca, ‘Vallahi onun, bundan başka gömleği yok’ diyerek karşılık verdiler.
Valilerine üç şeyi emrederdi: Peygamber’in sünnetini ihya etmek ve bid’ate meydan vermemek, zulmü kaldırmak, yoksullara dağıtmak.
Halife olunca emrine tahsis edilen hayvanların bakıcıları Ömer’e gelip hayvanlara yem istediler. Ömer hepsini sattırıp parasını Beytülmâle (kamu hazinesi) koydurdu ve “Benim şu katırım bana yeter” dedi.
Hilafette ilk hutbesini okumak için minbere çıktığında şunları söyledi: “Ey insanlar; bize dost olmak isteyen şu beş şeyi yapsın, yoksa bize yaklaşmasın: Bize ihtiyacını arz etmeye gücü olmayanın ihtiyacını arz etsin. Bize elinden geldiği kadar yardım etsin. Yönelmeye çalıştığımız hayra kılavuzluk etsin. Kimseyi aldatmasın. Kendini ilgilendirmeyen işe karışmasın.”
Bunun üzerine şairler ve hatipler etrafından dağıldı, “Bu adamın fiili, sözlerine aykırı olmadıkça onu terk etmek bize yakışmaz” diyerek yanında fâkihler ve zâhidler kaldılar.
Bir vâlisine şöyle yazmıştı: “Kûfe ehli belâ, şiddet ve kötü valilerin başlattığı pis muamelelere maruz kalmışlardır. Dinin kıvamı, özü, adalet ve ihsandır. Sana nefsinden daha mühim bir şey olmasın, çünkü günahın azı olmaz.”
Hilafete gelince hanımına ve cariyelerine artık üstlendiği bu vazifeden dolayı onlarla fazla ilgilenemeyeceğini söylemiş ve onları gitmekle kalmak arasında muhayyer (serbest) bırakmıştı.
Onlar ağladılar ve Ömer’de kalmayı tercih ettiler.
Ömer Bin Abdülaziz’i anlatmaya onlarca çilt kitap yetmez. O mübarek insandan, bizim Saraya bağlı imamlar bahsetmez. Bir metre sakalı olan menkıbeci medya maymunu, tapınağı sadece dolar olan hocalar hiç bahsetmez. Faiz caizdir diyerek bir çok finans kurumunu kurtararak bahşişlerini alan her zaman muktedirin Saray Sofrasına oturan sözde Ülamamızın hiç gündeminde olmaz. Ömer Bin Abdülaziz anlatıldığında Saray çöker, Adalet sürünür, Garunlar ile Firavunlar deşifre olur.
Ama bugün herkes Ömer Bin Abdül Aziz’ i mutlaka okumalıdır.
Son söz Hz Peygamber diyor ki; ‘’ Kim bize memur olursa, ( yani kamuda çalışırsa) kendine bir zevce edinsin.Yardımcısı yoksa bir de yardımcı edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin’’ Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır.’’ (Ebu Davud,Harac 10-2945)
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları