Son Dakika
Kağıthane’de Uyuşturucu Operasyonu
Kağıthane’de motosiklet yayaya çarptı
Kağıthane’de İETT otobüsünü parçalarken yakalandılar!
Kağıthane’de şüpheli ölüm; silahla başından vurulmuş halde bulundu
Kağıthane’dekontrolden çıkan panelvan devrildi
Kağıthane’de 18 yaşındaki genç balerin odasında ölü bulundu
Uzun süren salgın dönemi sadece ekonomik, sosyal ve kültürel hayatı etkilemedi. Belki de en büyük etkisini eğitim hayatları üzerinde gösterdi.
Bu süreçte, tatil kelimesini duyduklarında kalpleri pırpır eden, cuma günlerini iple çeken, yağmur bekleyen çöller gibi tatil bekleyen öğrenciler okulu arar oldular. Kimi okullarda kullanımı yasaklanan, toplanıp kasalara konulan ve potansiyel tehlike olarak görülen cep telefonları, tabletler bizzat devlet tarafından öğrencilerin ellerine verildi. Öğrenciler, akşama kadar bu araçlardan ders dinlemekten usandılar. Kimisi sistemde görünüp başka işlerle uğraşmakta buldu çareyi, kimisi de hiç bu platformlara uğramamakta.Öğrencilerin evde geçirdikleri süre öyle uzadı ki stres, öfke patlamaları, bıkkınlık içe kapanma gibi durumlar kendini göstermeye başladı.
Elektrik kesintileri, internet bağlantı ve kota problemleri, ev ortamının dikkat dağıtıcılığı, eğitsel yönü olmayan veli müdahaleleri, evdeki diğer öğrencilerle aynı ortamı paylaşmanın getirdiği sıkıntılar, zayıf geri dönütler gibi onlarca sorun çocukların eğitim öğretim hayatında onarılmaz yaralar açtı. Kısaca kayıp bir nesil bizi bekliyor. Bu nesli yeniden kazanmak adına şimdiden neler yapılacağını planlamak çok önemli.
Öğretmenlerin durumu ise hepsinden kötü. Her ne kadar bir köşe yazarı “öğretmenler yatmaya alıştı” diyerek aksini iddia etse de uzaktan eğitimin acısını en çok onlar çekiyor.Uzaktan eğitim yapmanın zorlukları bir yandan, öğrencilerinin yanında olamamaları, gözlerine bakamamaları diğer yandan işlerini zorlaştırıyor. Millî Eğitim Bakanlığının ardı ardına gönderdiği resmi yazılarla sık sık karar değişmesi de cabası.
Öğretmenlerde, öğrencilerde uzun süreli sakatlıktan sonra sahalara dönen futbolcu gibiler. Ne yapacaklarını daha ne kadar süre dayanabileceklerini bilmiyorlar. Yıllarca pompalanan “öğretmenlik para için yapılacak meslek değil, gönül işidir” söylemi şimdi anlamını iyice yitirdi. Bu dönemde, öğretmenler, öğrencilerinden duyacağı güzel bir sözden, teşekkür içeren bir bakıştan da mahrum kaldılar.
Bu süreçte, şunu kabul etmek gerekir ki öğretmenler mesleki anlamda enerjilerini kaybettiler. Kendilerini yorgun, halsiz, bitkin ve yıpranmış hissediyorlar. Görünen o ki öğretmenler hızla mesleki tükenmişliğe doğru sürükleniyor. İnsanlarlalar yüz yüze iletişimin ve çalışma temposunun yoğun olduğu işlerde görülen “duygusal tükenme” salgın döneminde tam tersine insanlarla iletişimin azalması, uzaktan hale gelmesi ile kendisini gösteriyor.Görebildiğim kadarı ile birçok öğretmen şu anda bu aşamada. Bir sonraki aşamada öğretmenler, bilgisayar başında ders anlatmanın verdiği bıkkınlıkla, çevrelerine karşı duyarsızlaşmaya, başkalarının his ve duygularına karşı soğuk bir tavır göstermeye başlayacaklar. Son aşamada ise kendilerini suçlamaya, yetersiz olduklarını ve gerilediklerini düşünecekler. Mesleki tükenmişliği duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı beklentisi şeklinde üç boyutta ele alan Maslach ve Jackson, tüknmişliğinkişinin hayatını olumsuz yönde etkileyeceğini, bitkinlik, ümitsizlik, yorgunluk, çalıştığı işten ve hayattan zevk almama, inanlardan uzaklaşma şeklinde tutumlara sebep olacağına dikkat çekiyorlar.
Kişiden kişiye farklılık göstermekle beraber tükenmişlik, genel olarak fiziksel açıdan halsizlik, yorgunluk uykusuzluk, zayıflama, nefes darlığı; davranışsal açıdan öfke, alınganlık, isteksizlik, unutkanlık; psikolojik açıdan stres, içe kapanma, çaresizlik, özgüven yitimi hatta depresyona varan belirtiler şeklinde kendini gösterebilir. Bu durum ile ilgili kişisel düzeyde stratejiler geliştirmenin yanında kurumsal düzeyinde de yapılması gerekenler vardır.
Çalışanın tükenmişlikle baş edebilmesini sağlayacak bazı kişisel stratejiler; kendini anlamaya çalışma, problemlere hazırlıklı olma, bakış açısını değiştirme, gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler belirleme, yeni iş yapış tarzları geliştirme, geçici olarak işe ara verme, kendine olumlu telkinlerde bulunma, olumlu yönlere odaklanma, sorunları içselleştirmeme, zamanı verimli kullanma, solunum kontrolü, düzenli olarak egzersizler yapma, müzik dinleme, doğru beslenme, düzenli uyku, sosyal aktivitelere yönelme, eğlenme ve gülme, dua etme, farklı guruplara katılım olarak sıralanabilir
Tükenmişliği önleme ve tükenmişlik ile baş edebilmede bireyin çalıştığı örgütün tutumu da önemlidir. Çalışanları mesleki gelişimini sağlayacak eğitim faaliyetleri düzenleme, karar alma mekanizmalarına katılımını sağlama, çalışanların beklenti ve ihtiyaçlarını gözetme, terfi olanakları sunma, ödül imkanlarını arttırma, kurumun amaç ve hedeflerini netleştirme, ekip toplantılarına önem verme, görev ve sorumlulukları açık şekilde tanımlama, oryantasyon çalışmaları yapma, ücret arttırma, çalışanlara mesleki ve sosyal destek verme, dinlenme zamanı yaratma, kurum içi iletişimin kalitesini arttırma, adaletli, esnek ve katılımcı yönetim anlayışı sergileme, çatışmaları doğru şekilde yönetmek vb. stratejiler tükenmişlik yaşanmasının önüne geçilmesinde yardımcı olacağı kabul edilmektedir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
05 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları