logo

HAKUNA MATATA: TAKMA KAFANA(ASLAN KRAL FİLMİNDEN)

Derya Deniz Dinç

Derya Deniz Dinç
ddinc@windowslive.com

Yaptığımız seçimlerin toplamıyız. Lakin bazen insanlar; doğru olanı yapmak için zaman zaman yanlış tercihler yaparlar. Bedelini ödeyeceğimiz yanlışları yapma özgürlüğümüz elbette her daim olacaktır. Dünü deneyimledik diye bugün hakkındaki her şeyi bilmemiz imkânsızdır. Elbette tecrübeler yaşanmadıkça tecrübe olmazlar. Fakat neden hep ‘’ ben nerede yanlış yaptım’’ sorusunu soruyoruz? Unutuyoruz bazen; o yanlışları yaparak öğrendik doğruları.

Hepimizin bir gün hesaplaşacağımız an gelecektir. Kendimizle, yaşadıklarımızla, yaşattıklarımızla hesaplaşacağız. Herkesin kendi yükünü taşıması farklı olur. Kimi çok severek, kimi çok nefret ederek ayakta kalmaya çalışır. Affetmek ise, yürek yükümüzü omzumuzdan atmaktır. Ama nedense çok zor affediyoruz. Unutmak istemiyoruz. Öfke, nefret, kin ne denli zarar veriyor yüreğimize; bunu hepimiz biliyoruz yine de affetmek istemiyoruz.

Yapabileceğimiz çok şey varken hiçbir şey yapmamak ve yapmak istediğimizde yapacak bir şeyin olmaması yaşanılacak en büyük trajedi bence. Çünkü bunun en yalın adı PİŞMANLIK TIR… Pişmanlıklarımız; son deme yaklaştıkça içimizi daha fazla yakar. Hatalarımız değil, pişmanlıklarımız.

 Yarın için bugünden vazgeçerek yaşıyoruz hayatı; tükenişimiz budur bizim… Şirketler için, ülkeler için uzun vadeli, orta vadeli, kısa vadeli planlar yapabilirsiniz. Peki, insanlar için yapmak ne derece doğrudur? Hemen bu satırları yazarken aklıma geldi. 27 yaşındaki doktor olan oğlunu bir kapkaç olayında kaybeden annesi; yavrusunun cenazesinde ağlarken şu sözleri diyordu;

-Keşke biraz daha çocukluğunu yaşamana izin verseydim.

Tabii ki hayatı boş verip günü yaşamak değil demek istediğimiz. Fakat hayatı ıskalamak ya da ıskalatmak büyük hata olacaktır.

Bir film izlemiştim uzun zaman önce… İki genç üniversiteli birbirlerine âşık oluyordu. Aileler bu birlikteliğe çok karşı çıkıyor ve ellerinden geldiğince birbirine delice âşık olan bu gençlerin evlenmemeleri için kendilerince entrikalar çeviriyorlardı. 20 yaşında olan genç adam, ailelerin tüm yasaklamalarına rağmen 19 yaşında olan genç kıza zor bela ulaşıyor. Bir parka gidiyorlar. Cebindeki kısıtlı öğrenci harçlığı ile ona en sevdiği muzlu sütten alıyor. Kız çok mutlu. İkisi de o an hiçbir şeyi düşünemeyecek kadar birbirlerine özlemle, sadakatle sarılıyorlar. Az sonra ayrılmaları gerekiyor. Genç adam sevdiği kadına sıkıca sarılıyor ve

-HakunaMatata ,diyor.

Kız merakla soruyor;

  • Anlamadım bu ne demek?

Genç adam;

-Küçükken Aslan Kral filmini izlemiştim. Tüm film boyunca beni en çok etkileyen bu söz olmuştu. HakunaMatata (takma kafana) demektir. Sevdiği kızın gözlerinin içine bakarak; her şey düzelecek, diyor.

Elbette düzelmiyor. Kız o gün geçirdiği bir kazada hayatını kaybediyor. Aileler ne hisseder? Kazandıklarını mı? İstediklerinin olduğunu mu? Bunu bilmek imkânsız. Pişmanlık? Belki de… Çocuklarımızı bize ait bir eşya gibi görmek yerine, kendi kişilikleri, istekleri, umutları, hayalleri olan bireyler olarak görmek çok mu zor? Hep doktor, mühendis, hukukçu v.s. olmalarını isteriz. Yavrum sen ne istersin diye sormayı, anlamayı es geçeriz. Kimi seveceklerini değil, doğru olanı seçmelerini isteriz. Eğer seçilebiliyorsa adı aşk olur mu; düşünmeyiz. Hiçbir ebeveyn evladının kötülüğünü istemez derken, istemeden yaptığımız kötülükleri göremiyoruz maalesef.

HakunaMatata (takma kafana ) demek birine, çok üzgünken sadece dinlemeye çalışmak, hata yaptığında da yanında olmak, ‘’iyi misin’’ diyen taraf olmak… Bunları yapmak için insanız.’’Herkes fazlasıyla sevmiş, ben eksikleriyle de sevdim oysa… ‘’ diyor Özdemir Asaf. Can evimden vuruluyorum bu söze. Neden kusursuzluğu arıyoruz? Neden kafamızda yarattığımız kalıplara uysun istiyoruz? Peki sizce biz kusursuz muyuz? Bir insanı hataları ile sevebiliyorsanız, yaptığı yanlışlar olduğunda da elinden tutmaya devam edebiliyorsanız, işte o zaman sizin duygularınız gerçektir.  Bunları yapmamak için hayat çok adaletsiz ve acımasız. Unutmayın ve lütfen HakunaMatata (takma kafana) deyin… Çünkü yarınımızı hesaplayamayacak kadar bilinmezdeyiz; inanın…

Aşk ile eyvallah

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • KÂĞITHANE’DE YÜZ BİNLERCE VATANDAŞ GİRESUN’UN KÜLTÜRÜYLE BULUŞTU

    21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları

    17-20 Ekim tarihleri arasında Kâğıthane Hasbahçe’de gerçekleştirilen 17. Giresun Tanıtım Günleri büyük bir katılımla sona erdi. Giresun’un kültürel zenginliklerinin ve yöresel lezzetlerinin tanıtıldığı etkinliklere İstanbul’da yaşayan Giresunlular başta olmak üzere birçok vatandaş büyük ilgi gösterdi. Dört gün süren etkinlik boyunca Giresun’un geleneksel halk oyunları, Karadeniz müziği ve yerel mutfağı katılımcılarla buluştu. Giresun yaylalarında yetişen doğal ürünlerin sergilendiği etkinlikte el emeği göz nuru ürünler de büyük beğeni t...
  • NE OLDU BİZE

    05 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Çok önem verdiğim bir deyimi, bilginize sunarak, düşüncelerimi dile getirmek istiyorum. “Geçmiş geleceğe yön verir.”  Evet, yön vermeli de. Peki, Bu nasıl olacak. Kendiliğinden veya birisinin işaretiyle değil tabi. Geçmişimizi iyi araştırmakla, inanarak incelemekle ve geçmişe saygı duyup, örnek almakla, geçmişin geleceğe yön vereceğine inanıyorum. Bizler; geçmişimizden övgü ile söz ederken, sosyal-siyasi-ticari konularda, geçmişimizden iftihar ettiğimizi, her vesile ile dile getirmişizdir. Bu kadar övgü ve iftiharla yadetmemize rağm...
  • MEYVE AĞACI

    12 Eylül 2024 Köşe Yazıları

    Herhangi bir sohbet esnasında veya görüşmelerde, mecazi ve ya gerçek anlamda ifade edilen, meyve veren ağaç taşlanır sözleri; bize, bazı olmaması gereken tutumları hatırlatır. Bu ifadeler, olumsuzluk örnekleri olduğu gibi, hazımsızlığın da bir işareti gibidir. Meyve veren ağaç niye taşlanır, taşlanmasa olmaz mı. O, meyve ağacının meyve verecek çiçeği niye koparılır, koparılmasa olmaz mı. O ağacın dalı niye kırılır. O, meyve veren ağaca, zarar vermek yerine, ihtiyacı olan su ve toprakla beslense, bakımı yapılarak; meyvesinden, ağ...
  • ADAM OLMAK

    22 Ağustos 2024 Köşe Yazıları

    Hani bir deyim vardır ya. Adam ol adam.  Evet, adam olmak gerekir.  Hem de, adam gibi adam.             Adamlık, para ile satın alınmıyor. Pazarı yok. Fiyat belirlenemiyor. Satın alacak maddi güç de yok. Bazen, kişilikler ve şerefler satılmış olsa da. Her insan; doğduğunda, adam gibi doğar. Nerede doğacağını bilemez,Nerede doğacağına karar verecek durumda hiç değil. Seçeneği de yok zaten. Doğuda mı, batıda mı, kuzeyde mi, güneyde mi, Java Adası’nda mı. Seçenek yok. Zenci ...