logo

BAŞARAMAZSAM KIZAR MISIN ÖĞRETMENİM?

Mustafa Aygün

Mustafa Aygün
mustafaaygun3458@hotmail.com

Her çocuk gibi yedi yaşına girince, annem ile birlikte okulun yolunu tutmuş, siyah beyaz altı adet fotoğraf, niçin gerektiğini ve neye yaradığını bilmediğim on iki adet pul ve altı adet beyaz zarf ile birlikte başvuru işlemimizi yapmıştık.

Her şeyin siyah beyaz olduğu yıllardı. Televizyonlar siyah beyaz, önlük yakalık siyah beyaz, fotoğraflar siyah beyaz, öğretmenler siyah beyaz ve en önemlisi düşünceler siyah beyazdı. Herkesin bir doğrusunun olduğu zamanlarda okullarında bir doğrusu vardı. Okullarımız, ilim irfan yuvalarımız, bize her şeyin bir doğru cevabı olduğunu ve o doğru cevabı öğretmenin ve sınıfın en çalışkanlarının bildiğini empoze ediyordu. Maviye, griye, yeşile, mora yer yoktu. Hepimiz doğru cevapların bağımlısı olmuştuk ve hata yapma lüksümüz yoktu. Bilmiyorsak doğrusunu, susacaktık.

Okulun ilk günü elinde sopası, gülmeyi kendine yasaklamış suratı, yanına yaklaştığımda irkilmeme sebep olan parfüm kokusu ile bir kral hazretlerini sınıfımıza öğretmen diye dikmişlerdi. Eminim benim gibi herkesin küçücük kalbi bu yabancı diyarda tutunacak bir dal arıyordu. Belki de öğretmen onun için elinde sopası ile geziyordu. Doğrusunu bilmiyorsan ve bilmek için çalışmıyorsan sopayı hak ediyorsun demekti. Şiddetin hoş ve doğal göründüğü yıllardı.

Geçmişe bakınca öğrenmeye niçin bu kadar direnç gösterdiğimi, neden hiçbir çaba sarf etmediğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Öğretmenliğimin ilk yıllarında çalışmayı ilginç kılmanın, sınıfı neşeli ve canlı tutmanın, öğrencilere arkadaşmış gibi yaklaşmanın yeterli olduğunu sanırdım. Sonuç; iyi öğrenciler iyi olmaya devam etti, ancak kötü! öğrencilerde hiçbir değişiklik olmadı. O zamanlar yaptığım, çocukları anlamaktan çok yönlendirmek ve kontrol etmekmiş. Çocukların bana karşı geliştirdikleri strateji ise beni mutlu etmek için duymak istediğimi söylemekmiş. Bunu geç anladım.

Neden çocuklar bazı koşullarda hazır cevap, yaratıcı, gözlemci kısacası zeki oluyor da sınıfa girince birden bire aptallaşıyor? Çünkü çocuklar kaygılı. Başarısız olmak, arkadaşları tarafından alay edilmek veya anne babasını mutlu edemeyeceklerinden korktukları için kaygılı. Okula gelen çocuklar tıpkı doktora gitmiş çocuklar gibi. Doktor ilacın ne kadar faydalı olduğunu söylüyor. Çocukların ise tek düşündüğü ilacın tadının ne kadar acı olduğu veya iğne ise ne kadar acıtacağı. Onlara kalsa hiç ilaç almazlar. Şimdilerde eli sopalı öğretmenler olmasa da hata yapmak her zaman çocuklara aşırı derecede acı veriyor. Bu yüzden bir şeyi doğru yapmaya çalışırken stres altına giriyorlar. Yazılı sırasında gerilen, karnı ağrıyan, bu gün yazılınız vardı, dediğinizde yüzü kızaran ve o korkuyu gözlerinden okuduğunuz eminim pek çok öğrenciniz olmuştur. Bunun yanında öğretmenlerden kaynaklanan iletişim engellerinden bahsetmiyorum bile.

Belki de çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken şey her zaman başarılı olamayacağımızdır. Hepimizin hayatta yaşadığımız bozgunlar zaferlerden çok daha fazladır. Abraham Lincoln’dan, Edison’a kadar binlerce bilim, siyaset, sanat adamının hayatlarında öğrendikleri en önemli şey belki de budur. Bence başarı kolay ve çabuk olmamalı ve her zaman da gerçekleşmemelidir.

Paylaşın:
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • BİZ OLMAK

    17 Haziran 2025 Köşe Yazıları

    İnsanın hayatında; uğraşı, emek, alın teri, çaba, istek, azim, cesaret, hoşgörü, paylaşım, yardımsever olmak, istişare, iyi niyet, risk gibi unsurlar hep var olmuştur. Ayrıca, kişilere göre değişkenlik arz eder. Diğer yandan, normal bir in- sanda olmaması gereken bir takım unsurlar da, maalesef zaman zaman kendini göstermiştir. Bunlardan, yalnızca biri da- hi, insan yaşamını menfi olarak etkilemeye yetiyor, artıyor bile. Nedir bunlar diye aklımızdan soru geçebilir. İşte bir kaçı. Kıskançlık, miskinlik, haset, nefret, kin, hin, hazımsızlık, peş...
  • RAÇHAEL  KORRIA’YI YI ÖZLEMLE ANIYORUZ

    10 Haziran 2025 Köşe Yazıları

    1969’da İsrail askerleri Kudüs’te Müslümanların kutsal merkezlerinden Mescid-i Aksa’da büyük bir yangın çıkartıyor. O sırada İsrail Başbakanı olan Golda Meir şunu söylüyor: “O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Sandım ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecek. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İslam ülkelerinin gazetelerinde bile bu olay haber olmamıştı.  İşte, o zaman idrak ettim ki, biz dilediğimizi yapabiliriz. Zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir”. İşte hakikaten Siyonist  İsrail o günden bu güne tam ...
  • İNFAK’TA YARIŞ İNSANI ÖZGÜRLEŞTİR

    28 Mart 2025 Köşe Yazıları

    Sahabe İnfakı imanın en önemli gerçeği olarak kabul etmiş bu uğurda birbirleriyle yarışmıştır.  ‘’Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe  asla iyiliğe erişemezsiniz şüphesiz ne infak ederseniz Allah onu bilir’’  ayeti,  sahabenin İnfak anlayışının temelini oluşturmuştur.  Ayet, iyiliğe ve hayra erişmek için sadece  iman etmenin yeterli olmayacağını ifade ederken İnfak etmeninin dinde en belirgin ölçü olduğunu vurgulamıştır. Bu ayet aynı zamanda Müslümanları sınamaya tabi tutarak onların iman ölçülerini test etmiştir...
  • ACILARLA YORGUN DÜŞMÜŞ MEMLEKETLER NEFES ALMAYA BAŞLAMIŞ

    28 Aralık 2024 Köşe Yazıları

    6 Şubat Kıyametini yerinde görmüştüm. Allah’ım bu şehirler nasıl ayağa kalkar diye çok üzülmüştüm. Tekrar buraları yerinde görmek için bölgeye gittim. İlçeleri, köyleri gezdim. Ve devletin gücünü yerinde gördüm. Dağ, taş ova Toki konutları ile dolmuş. Yapılan köy evleri bile villa gibi olmuş ve her köye devletin şefkat eli değmiş. ‘’Maşallah’’ diyememek vicdansız insanlar için bile çok  zor. Enkazlar kaldırılmış yerinde dönüşümler bir hayli yol almış. Toki ise adeta kimsesizlerin kimsesi olmuş. Adıyaman’da 22 bin konut tamamlanmı...