Son Dakika
Ne hikmetse, kimse bu dünyada kalmayacağını, öbür aleme giderken tek bir kuruş götüremeyeceğini bildiği halde zenginleşerek biriktirme sevdasından, sınıf- sınır imtiyazından kurtulamıyor. Ne hikmetse, zenginler fakirlerle eşit hale gelmek istemiyor. İnsanların sadece takva bakımından üstün oldukları Kur’an ayetini inkar edercesine ayrışıyor, Gettolaşarak üstünlük kurmaya çalışıyor.
Abdestli kapitalist kafa. tıpkı dünya insanı gibi düşünmeye başlarken bütün değerlerini yitiriyor. Tıpkı Karun gibi ‘’ben kazanıyorum, ben zeki insanım’’ diyerek Allah’ın verdiği nimetleri kendine mal ederek Allah’a şirk koşan sözde Müslümanlar; ‘’Müslümancılık oyunu oynayarak yedek ilahlara tapıyor’’ farkında bile değiller. Zenginler her geçen gün servetlerine servet katarak adeta sömürge sistemi kurmuş, halihazır gidişatları için her şeyi Mübah sayarken, İslam’ın sadece ritüel kısmıyla ilgilenip Dünya’ya tapıyorlar … Sarıkla cübbeyle, kokuyla, misvakla, yalan yanlış ritüellerle, ilahiler dinleyip, mevlitler okutmakla, şeyhlerden, türbelerden medet umarak şefaat beklemekle 40. 7. geceleri aksatmayarak mevlitler okutup, geceleri sabahlara kadar ‘’süb’’ çekenler, kendilerinin iyi Müslüman olduklarının sanarak, Müslümancılık oynadıklarının farkında değiller.
Altın, gümüş, para, döviz, tapu,tahvil,bono, hisse senedi, yat,kat özel uçak, kule,yalı, villa peşinde koşarak tıpkı bir av hayvanı gibi hayatı yaşayanlar, yoksula yukardan bakan haramzade Müslümanların istisnalar hariç yedek tapınakları bu dünyalıklar değilmi?
Özel Gettolarında Kaşhanelerinde, Saray ve villalarında zırhlı araçlarıyla 50- 100 kamerayla kendilerini koruma altına alan abdestli, Nüsukçü, istismarcı sözde son zamanların abdestli kapitalistleri, hangi fakirin, yoksulun çaresizin aç’ın derdine deva olup, beraber paylaşıp, beraber yiyip içmişler, kardeşliğin vasıflarını yerine getirmişlerdir.Kaldı ki nerede bir yoksul, fakir,mazlum var, dışlanarak hor görülmüyor mu
Bunlar tıpkı zengin Mekke müşriklerine benzemiyorlar mı ;
Peygamberlere ilk inananlar genellikle, toplumun alt kesimlerini oluşturan köleler, fakirler, güçsüzler, kimsesizler… olmuştur. Kur’ân’ın “Mustaz’aflar diye belirttiği bu zayıf insanlar, bir de çeşitli sebeplerle peygamberlere karşı direnen zengin ve güçlüler tarafından dışlanıp horlanınca, çok daha büyük zorluklara, hatta işkencelere maruz kalmışlardır. Peygamberlerin böyle insanlara sağladığı maddî ve manevi destek hem onları korumuş, hem de, benzer durumdakilerin yeni dine girmelerine imkân sağlamış, hatta onları buna teşvik etmiştir.
Her hak dinde olduğu gibi İslâm’ın yayılmasında da aynı durum görülmüş, Mekke’nin ileri gelenleri (Kureyş) kölelerin, ve sıradan insanların, Hz. Peygamber’in yakınında bulunmalarına tahammül edememişler, hatta onların yakınlığını, dine girmelerini engelleyen bir mazeret olarak ileri sürmüşlerdir, ilk Müslümanlardan olan Abdullah Ibn Mes’ud, Bılâl-ı Habeşi, Süheyb-i Rûmî, Habbâb b. Erett, Ammar b. Yasir, Mıkdat b. Es-ved gibi zayıf ve güçsüz, çoğu Mekke dışından olan müminler, sık sık Hz. Peygamberle buluşuyor, O’ nunla oturup kalkıyorlardı. İleri gelen müşriklerin hiç hoşuna gitmeyen bu durum, itirazlarına sebep oldu, şöyle dediler: “Biz gelince onları uzaklaştır, bizi yanına al, seninle oturup konuşalım, belki sana tâbi de oluruz.
Hatta çoğu köle olan bu Müslümanların pis pis koktuğunu söyleyerek küçümsediklerini onlarla asla yan yana oturamayacaklarını söyleyen müşrikler ve Müslümanlar bile vardı. Hz. Peygamber, onların bu teklifini düşünürken, Hz. Ömer de böyle düşünüyordu— şu ayet nazil oldu:
“Rablerinin rızasını isteyerek sabah-akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana, senin hesabından onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın.’’
Bugün İslam coğrafyasında bulunan zengin Müslümanlarla fakir Müslüman ilişkisi aynı değimlidir. Necm Suresi 39 da’’ insanın hakkı emeği kadardır’’ der. Hakkı olmayanı elde etmek haramdır başkasının hakkıdır yani ihtiyaç sahibinin…
Bir başka ayette Bakara 219 da ‘’sana sorarlar neyi infak edeceksin; de ki ihtiyaçtan fazlasını’’ Şu halde bu kadar biriktirme başkalarının hakkını çalmak değimlidir.
Hazreti Ebu Bekir’in zekatı ve sadakayı vermeyenlere 11 adet ordu hazırlattığı bilinmez mi? Peygamberin ilk Müslüman olan 5. arkadaşından biri olan Ebu Zer Giffari’nin ‘’ akşam aç yatıp da sabahleyin kılıcına sarılıp hakkını aramayanın, almayanın aklına şaşarım’’ sözü boşuna mı söylenmiştir.
Sonuç: Bir toplumda zengin yoksul ayrımı, sınıf, sınır ayrımı varsa, gelir adaletsizliği söz konusu ise, insanlar birbirlerini kardeş olarak görmüyorsa orada huzur ve refah olmaz… Orası kıyamete kadar korkuyla cehennemi yaşar. Kaldı ki bir din yoksulu, mazlumu, garibi, aç olanı, sömürüleni koruyamıyorsa o din afyondur, sembollerden ibarettir. Tıpkı bugün uygulandığı gibi Müslümancılık oyunları ile sistem devam eder.
Müslümanlar Soma’daki manzarayı gördüklerinde elbette kendilerini göreceklerdir. Lakin yine Müslümancılık oyunları oynayarak, ahlar- vahlar çekerek sadece sözlü dualar edeceklerdir. Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyen Peygamberi inkar edeceklerdir. Tıpkı Hazreti Peygamber vefat ettiğinde bir kısım Arap kabilelerinin başkaldırarak asla zekatı vermeyiz, Lakin namazı kılar orucu tutarız dedikleri gibi.
Alın teri ve emekle helal kazancın nasıl elde edildiğini bize öğreten Soma Şehitlerine Allah’tan rahmet diliyorum … Onlar; Türkiye’ye çok güzel bir ders vererek bu dünyadan göç ettiler. Selam olsun onlara
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları
21 Ekim 2024 Gündem, İstanbul, Kağıthane, Köşe Yazıları
05 Ekim 2024 Köşe Yazıları